29 Aralık 2013 Pazar

Türkiye karıştırılıyor mu?

Türkiye, FED’in son tapering kararından zarar görmedi. Buna karşılık, son olaylar Türk ekonomisine önemli maliyet getiriyor.

Türk ekonomisinin son on yıldaki kazanımları ve kazandığı direnç, zararın büyümesini engelliyor. Ancak yine de dikkatli olunması gerekiyor.

2001’de Türkiye

Türk ekonomisi 2001 yılında resmen olmasa da fiilen iflas durumundaydı. TC Hazine’si, her 100 TL’lik vergi gelirine karşılık 94 TL borç faizi ödemek zorundaydı. Zira, her 100 TL’lik vergi gelirine karşılık 430 TL’lik brüt borcu vardı ülkemizin.

    Bu durumda olan bir şirketi düşünün; her 100 TL’lik satış gelirinin 94 lirasını eski dönemden kalan borçlarının faizlerine harcıyor. O satışı yapabilmek için gerekli girdilerin satın alınması, makine, bina yatırımları, çalışanlarının ücretleri için sadece 10 TL’si kalıyor elinde. Dolayısıyla, varını yoğunu ipotek edip borçlanarak hayatiyetini devam ettirmeye çalışan, tefeci eline düşmüş bir şirket.

    Türkiye Cumhuriyeti, 2001 yılında, vergi gelirlerinin yaklaşık üçte biri seviyesindeki vergi dışı gelirleriyle de memur maaşlarını ödeyebiliyordu. Dolayısıyla, ülkemiz, devlet bütçelerinin kalan tüm harcamalarını (okul, havaalanı, yol inşaatı ya da tamiri, Türk ordusunun ihtiyaçları, üniversite ve kamu Ar-Ge ihtiyaçları, afetlerle ilgili harcamaları, vb.) yeni borç alarak karşılamak durumundaydı. Dahası, gelirinin dört katı seviyesindeki borcunun ana parasının vadesi gelen kısımlarını da yine ancak borç alarak çevirebiliyordu.

    Türk ekonomisi 2001 yılında, demiryolu, karayolu, havaalanı yapmayı düşünecek durumda değildi. En büyük mesele, bu ay içindeki harcamalarının gerektirdiği nakiti bir şekilde temin edebilmekti. Bunun için, yıl boyunca ortalama yüzde 75 seviyesindeki faizlerden borçlanmıştı. Hazine’nin bu borçlanmasının vadesi 49 gün; yani, bir buçuk aydı. Özel sektörün durumu, tabii çok daha kötüydü; teoride “risksiz” faiz saydığımız kamu borçlanması faizlerinin çok daha üzerinde ve daha da kısa vadelerde borçlanabiliyordu. Buna iflas demezseniz, bitkisel hayat (vegetation) da diyebilirsiniz.

    Rahmetli Özal, Türkiye’yi ihracatla tanıştırmıştı; ancak 2000’li yılların başında 30 milyar dolarlık ihracata sahip Türkiye neredeyse sadece yanıbaşındaki Avrupa’ya ihracat yapmaya çalışıyordu.

Bugün

Türkiye, 2012 yılında, topladığı vergi gelirlerinin yüzde 15’i civarında faiz ödüyor. Topladığı vergi gelirleriyle, 2001 yılında beş senede borcunun ana parasını ödeyebilirken bugün iki yılda ödüyor. Bu rakam, Avrupa’nın  en iyileri arasında. Ortalama Hazine borcu maliyetleri 2001’de yüzde 75’lerden 2012’de yüzde 8,8’e indi. Vadeler ise 49 günden bin 400 günün üzerine çıktı. Yani, bir buçuk aydan dört seneye çıktı. İhracat 2001’deki 30 milyar dolar seviyesinden 2012’de 150 milyar dolar seviyelerine yükseldi.

    Türkiye bu dönemde dünyanın en önemli turizm merkezlerinden, en önemli hava ulaşım merkezlerinden birisi oldu. Demiryolu, havayolu, karayolu altyapısı katlandı. Sağlık altyapısı da öyle. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi hem  mutlak değer olarak hem de bütçeden aldığı pay olarak devrimsel bir ilerleme yaşadı.

    Yani Türkiye, bu son on senede bir taraftan bütçesini iflas durumundan kurtardı. Diğer taraftan ise altyapısını katladı. Diğer taraftan, bütçeden milyarlarca TL’lik yoksulluk ve kırsal kesim destekleri yapıldığını biliyoruz.

    Türk ekonomisinin daha alacağı mesafesi olduğunu bu köşede söyleye geldik. Sanayi katma değerinin, teknoloji ve katma değer seviyesinin yükseltilmesi ve bu sayede dış ticaret açığının makul seviyelere düşülmesi ve hatta artıya geçmesi en önemli dönüşüm hedefi Türkiye’nin.

Siyasete müdahaleler

Türkiye’de 2013 yılında çeşitli vesilelerle siyasete yapılan müdahaleler, ulaşılan resmi bozuyor; kazanımları kaybettiriyor. Türkiye’nin daha yüksek faizlerle borçlanması, borsasının düşmesi (ben kurun yükselmesini olumlu gördüğüm için kura pek değinmiyorum) Türkiye’de kamu menfaatine yararlı olmaz; aksine büyük zarar verir.

    Yolsuzluk iddiaları üzerine bakanların görevden alınması ve eşzamanlı Bakanlar Kurulu değişikliği, hukuka devredilmiş süreçlerin devam etmesini sağlayacak zaten. Birçok işadamının adeta teşhir edilmesi de Türkiye’nin faydasına değildir. Yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmesi gerekir; ancak bu yapılırken geniş kamu menfaatine zarar verilmemesi, Türkiye’nin güvenilmez bir ekonomik ortama getirilmemesi gerekir.

Murat Yülek

Alıntı:
http://www.zaman.com.tr/ekonomi/turkiye-karistiriliyor-mu_2190132.html

3 Kasım 2013 Pazar

Finansbank'ta eFinans dönemi başlıyor!

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın bazı sektörler için zorunlu hale getirdiği e-Fatura uygulaması, Türkiye’de tahsilat ve ödeme döngüsünde yeni bir dönem başlatıyor. Tamamen elektronik uygulamalar üzerinden yürüyecek yeni ticaret hayatında e-Fatura mali sistemin temel taşı olacak. e-Fatura, e-Defter, Mali Mühür ve yakın gelecekte oluşacak e-Arşiv, e-Çek, e-İrsaliye ve benzeri elektronik uygulamalar ile bankacılık da baştan başa elektronik ortama taşınacak. Bu yeni mali dünyada müşterilerimize hizmeti kolaylaştırmak için Finansbank ve Cybersoft bir araya gelerek ve eFinans’ı ve sektörün geleceğiyle ilgili basın toplantısı düzenledi.Toplantıya Finansbank Nakit Yönetimi Yatırım Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Saruhan Doğan, Finansbank Nakit Yönetimi Bölüm Müdürü Okay Yıldırım, eFinans Yönetim Kurulu Üyeleri Fikret Kaya ve Yenal Göğebakan yanısıra efinans Genel Müdürü Sadi Abalı ve eFinans Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Okan Murat Dönmez katıldı. Finansbank’ın yüzde 51, Cybersoft’un yüzde 49 ortaklığı ile kurulan şirket, bankacılık sistemine entegre olan ürünleri ile müşterilerin fatura ile başlayıp ödeme/tahsilat ile sonuçlanan döngüsünün tamamını kapsayan bir hizmet modeli sunmaya hazırlanıyor.

eFİNANS kimdir?
eFİNANS, başta e-Fatura ve e-Defter olmak üzere tüm elektronik ticari uygulamalar için servis sağlayıcılığı, bankacılık ve finans çözümleri sunarak müşterilerine yeni dünya ticaretinde danışmanlık yapmayı hedefleyen bir hizmet şirkettir

E-Fatura entegrasyonu, e-Fatura özel servis sağlayıcılığı, e-Fatura arşivlemesi, e-Defter uygulaması ve e-Ticaret portali üzerinden bankacılık hizmetleri için online uygulama çözümleri konularında hizmet sunmayı amaçlayan eFİNANS, kısa zaman içinde Gelir İdaresi Başkanlığı’nın (GİB) getireceği yeni uygulamalar kapsamında, e-Arşiv, e-İrsaliye ve benzeri hizmetleri de portföyüne katmayı hedefliyor.

eFİNANS neler getirecek?

eFİNANS müşterilerine, bir yanda Finansbank'ın finansal gücü ve güvenini, diğer yanda ise Cybersoft'un teknolojik gücü ve 17 yıllık tecrübesini sunuyor. Yeni dünya ticaretinin tamamen elektronik uygulamalar üzerinden yürüyeceğini öngören eFİNANS, e-Fatura’yı bu yeni dünyanın temel taşı olarak görüyor. Türkiye’de de elektronik uygulamaların başlangıç noktası sayılabilecek; GİB’in bazı sektörler için zorunlu hale getirdiği uygulama ile e-Fatura’nın, tahsilat ve ödeme döngüsü içindeki yerinin giderek artacağına ve mali mührün de etkisiyle bankacılık sisteminde e-Fatura’nın kredi süreçleri içinde de daha fazla yer alacağına inanan eFİNANS, e-Fatura, e-Defter ve yakın gelecekte oluşacak e-Arşiv, e-Çek, e-İrsaliye ve benzeri elektronik uygulamalar ile bankacılığın da uçtan uca elektronik ortama taşınacağı vizyonu ile hareket ediyor. Bu doğrultuda eFİNANS’ın hedefi, müşterileri için elektronik ticaretteki tüm uygulamaların entegre bir biçimde sorunsuz ve verimli kullanımını sağlamak.

eFİNANS bu hedef doğrultusunda daha kuruluş aşamasında ortaklarının bilgi birikimi ile yeni dünya ticaretine adapte olmak isteyen müşterileri için mevcut süreçlerde değişiklik yapmaya gerek kalmadan e-Fatura’ya geçişi kolay ve zahmetsiz seviyeye getirdi ve eFİNANS yazılımları, farklı sistemler kullanan çok sayıda şirkete aynı sunucu üzerinden hizmet verebilecek şekilde tasarlandı.

eFİNANS’ta e-Fatura

eFİNANS, Elektronik Fatura Aktarım ve Yönetim Sistemi’ni (EFYS), müşterilerinin e-Fatura uygulamasını GİB ile entegre olarak kullanabilmeleri için geliştirdi. EFYS’de kullanıcılara yönelik kolay bir ara yüzle erişim sağlandığı için fatura alım ve gönderim işlemleri hızlı bir şekilde yapılıyor. Sistemde uygulama, platform bağımsız yani tüm muhasebe ve ERP programları ile kolaylıkla entegre olabilir bir yapıda ilerliyor. eFİNANS’ın EFYS uygulaması;

- Müşterilerin kendi sistemlerinde (ERP, Muhasebe Programları, vb.) oluşturdukları faturaları e-Fatura formatına çeviriyor,

- e-Fatura’ları mali mühür ile elektronik olarak imzalıyor,

- Mühürlü e-Fatura’ları paketleyip GİB’e gönderiyor,

- Firmaya kesilen e-Fatura varsa bunları GİB’den alıyor,

- Gelen e-Fatura’ları kuruluşun kendi sistemine uygun formata çeviriyor,

- Mali mühür ve diğer gerekli tüm kontrolleri yapıyor,

- Etkin bir arşivleme, indeksleme ve loglama ile sorgulama yapılabilmesini sağlıyor,

- e-Fatura’arın görüntülenmesini ve istendiğinde çıktı alınabilmesini sağlıyor.


eFİNANS’ın hizmetleri ne kazandıracak?

e-Fatura kullanımının artmasıyla Türkiye’de kısa vadede ticaret bilgilerinin standardizasyonu ve doğruluğunun devlet ve sistem tarafından tasdiki hedefleniyor ve bu sayede finans dünyasındaki evrak doğrulama ve evrakın doğruluğu risk unsurunun azalacağı düşünülüyor. eFİNANS azalan bu riskin daha uygun fiyatlama ve ürün çeşitliliği sayesinde yeni çoklu yapılar sağlayacağına inanıyor. Teminatın ve borçlunun eFİNANS evreninde olduğu alışverişlerde ticari akış taraflar arası güveni arttıracağı gibi dijital ortam aracılığı ile yapılacak işlemler hızlanacaktır. Bu, eFİNANS müşterileri ve eFİNANS evreninin tümü için kazan-kazan stratejisini sağlayacak.

eFİNANS’ta e-Defter

eFİNANS e-Defter uygulaması, muhasebe programlarıyla standart yöntemler yoluyla (veri tabanı, web servis, vb.) entegre çalışıyor. Yevmiye Defteri ve Defter-i Kebir belgelerini, GİB’in belirlediği standartlarda hazırlayıp, elektronik olarak kolayca gönderebiliyor. eFİNANS, e-Defter çözümünü iki ayrı alternatifle müşterilerine sunuyor.

Satın Alma: Ürünün satılması ve müşteri lokasyonunda kurularak çalıştırılmasını içeriyor. Lisanslama üzerinden ücretlendirme yapılıyor. Yazılım kiralama (leasing) sistemine uygun bir yazılımdır.

Kiralama: Ürünün, eFİNANS tarafından kurulu bir Bulut Sistem üzerinden kullanılması yöntemini içeriyor. Aylık ya da yıllık hizmet bedeli şeklinde bir ücretlendirme yapılıyor.

E-Fatura ve e-Fatura Uygulaması nedir?

Satıcı ve alıcı arasındaki iletişimin merkezi bir platform (Gelir İdaresi Başkalığı) üzerinden gerçekleştirildiği elektronik bir belge olan e-Fatura, kağıt fatura ile aynı hukuki niteliklere sahiptir. Türkiye’de 5 Mart 2010 tarihinden itibaren uygulamada olan e-Fatura, veri format ve standardı GİB tarafından belirlenen, Vergi Usul Kanunu (VUK) gereği bir faturada bulunması gereken bilgileri içerir.

E-Fatura Uygulaması, tanımlanan standartlara uygun e-Faturaların taraflar arasında güvenli ve sağlıklı bir biçimde dolaşımını sağlamak amacı ile GİB tarafından oluşturulan uygulamaların genel adıdır. Anonim, limited ve gerçek/şahıs şirketi statüsündeki mükellefler uygulamadan yararlanabilmektedir.

E-Fatura ticari hayata ne gibi katkılar getiriyor?

Ayda ortalama bin fatura kesen bir firma e-Fatura ile yılda; bin 200 ton karbon salınımını, 4 bin 800 ağacın kesilmesini, 15 bin litre atık su oluşumu ve 156 bin kg sıvı atık oluşumunu engellemiş olur. E-Fatura düzenlemek kağıt faturaya göre satıcı için yüzde 57; alıcı için yüzde 62 daha fazla tasarruf sağlar. Türkiye’de ortalama basılı faturada maliyet yaklaşık 6 TL iken, buna görünmeyen yönetsel ve işgücü maliyetleri eklendiğinde, e-Fatura’nın işletmeler için avantajları daha da artmaktadır.

E-Fatura ticaret hayatındaki hız ihtiyacını basım, gönderim, kurye, karşılama, kontrol, kayıt, arşiv süreçlerini ortadan kaldırarak sağlamaktadır. Geleneksel faturanın oluşturulmasından ulaşmasına kadar ortalama 5 gün geçerken, e-Fatura sisteminde bu süre yaklaşık 22 saniyeye inmektedir.

Arşiv maliyetlerini ve ibraz sürelerini de kısaltan e-Fatura, şirketlerin tahsilat ve ödeme süreçlerindeki kısalma ile nakit akışında hız ve öngörülebilirliğe büyük katkılar sağlamaktadır. E-Fatura finans kurumları için güvenilirlik göstergesi, teminat ve hatta temlik edilmesi kolay bir veriye dönüşebilecek bir uygulamadır. Bugün Türkiye’de birçok kurumsal firma muhasebe sistemlerini hâlâ tam bütünleşmiş hale getirememiştir. Bu şekilde nakit akışını yönetilememekte; sadece verimlilik arttırılmaya çalışmaktadır. Bunu da genelde bir tarafta bankalarla ölçeklerini kullanarak pazarlık; diğer tarafta ise tedarikçilerine ertelemeli ödeme yaparak gerçekleştirmektedirler. Oysa e-Fatura sistemine geçişle birlikte ne kadar büyük olursa olsun finans birimleri, kurumlarına gelen ve giden tüm faturaları tek bir ekranda görebilmekte ve tüm nakit akışlarını günlük ve isterlerse saatlik olarak yönetebilmektedirler.

E-Fatura ile denetim için harcanan masraf ve süre de azalmaktadır. Uygulama sayesinde basit hatalardan kaynaklanan vergi cezalarının önüne geçebilecektir. 2014 yılının başından itibaren bir e-Fatura mükellefine kağıt fatura düzenlendiğinde kağıt fatura yok hükmünde sayılacak; bununla birlikte hem e-Fatura gönderilir hem de kağıt fatura düzenlenirse kağıt fatura naylon fatura olarak kabul edilecektir.

Yakın gelecekte beklenen gelişmelerle uygulamanın, yurtdışı e-Fatura’laşmayı da desteklemesi söz konusudur. Bu konuda pilot çalışmalar GİB ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından başlatılmıştır.

E-İrsaliye ile ilgili düzenlemenin de GİB tarafından yakın bir dönemde yayınlanması beklenmektedir. E-Fatura uygulaması bankacılık sistemleri entegrasyonu ile e-Ödeme imkanı da sunacaktır.


E-Defter nedir?

E-Defter, şekil hükümlerinden bağımsız olarak VUK ve/veya Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) göre tutulması zorunlu olan defterlerde yer alması gereken bilgileri kapsayan elektronik kayıtlar bütünü olarak tanımlanabilir. E-Defter sayesinde kağıt ortamdaki basım, tasdik ve saklama maliyetlerini ortadan kaldırmak; vergi uygulamalarını iyileştirerek gönüllü katılımı teşvik etmek; elektronik denetim için uygun altyapıyı oluşturmak ve yerleştirmek; uzaktan denetim yapılabilmesinin önünü açmak; uluslararası ortak bir dil ve denetim altyapısı oluşturmak mümkün olacaktır. E-Fatura’nın zorunlu kılındığı mükellefler 2014 yılından itibaren e-Defter tutmak zorundadır.

Kaynak:
http://www.finansgundem.com/haber/finansbank_ta-efinans-donemi-basliyor/514655

11 Ekim 2013 Cuma

Gözaltı Pazarı

Borsada özvarlıkları düşük olan firmalar bulunduğu gibi özsermayesini tamamen eritmiş firmalar da var. Bu niteliğe sahip olan firmalar, yatırımcılar açısından ciddi bir risk oluşturuyor.

Neticede mali bünyesi bozulan bu firmaların kendilerini toparlayamaması halinde iflasla karşı karşıya kalmaları söz konusu. Bu durumda şirket kadar hissedarlar da zarar görecek. Bu tür hisseler yatırımcılar tarafından fark edilmesi için Gözaltı Pazarı’nda bulunuyor.

http://finans.mynet.com/haber/detay/haber-analiz/yatirimcinin-uzak-durmasi-gereken-hisseler/89686/9#haber-baslik

5 Ekim 2013 Cumartesi

Borsada bunları yapan yandı!

Sermaye Piyasası Kurulu yeni Sermaye Piyasası Kanunu'nun tebliğlerinin yayımlamaya başladı.

PK düzenlemesi ile Mark Mobius'un THY hisse senetlerinde yaptığı gibi 'durum kötü satın' deyip hisse alan yorumcu ve tavsiyede bulunan uzmanlar eğer 1 ay içinde tam tersi bir eylem yaparsa bu 'piyasa bozucu eylem' olacak. Bunun cezası ise 2-5 yıl hapis cezası alacak.
Sermaye Piyasası Kurulu yeni Sermaye Piyasası Kanunu'nun tebliğlerinin yayımlamaya başladı. Uygulamaya dönük tebliğlerin en önemlisi eskiden manipülasyon olarak adlandırılan ve SPK'nın Piyasa Bozucu Eylem olarak adlandırdığı düzenlemenin tebliği.

Çünkü kanunda 2 ile 5 yıl hapis cezası öngörülen Piyasa Bozucu Eylem olarak sayılan hareketler arasına; bir zamanlar ünlü spekülatör Mark Mobius'un 'Türkiye'de rejim tehlikesi var' dediği gün Türk Hava Yolları hisselerinin yüzde 10'unu alması gibi söylediği veya tavsiye ettiği durumun tam tersine hareket edenler de sokuluyor.

Tebliğde sermaye piyasası araçlarının fiyatları, değerleri veya yatırımcıların kararlarını etkileyebilecek nitelikte veya bunlara etki edebilecek piyasa göstergelerine ilişkin olarak yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi vermek, söylenti çıkarmak, haber vermek, özel durum açıklaması yapmak, yorum yapmak veya rapor hazırlamak piyasa bozucu eylem olarak değerlendiriliyor.

1 AYLIK SÜRE VAR

Düzenleme tabliğinde hususların yalan, yanlış veya yanıltıcı olduğunu bilen yahut bilmesi gerekenler tarafından yayılması da piyasa bozucu eylem olarak sayıldı.

Ama en önemlisi borsa ve diğer sermaye piyasası araçları hakkında gazete, televizyon, internet veya benzer nitelikte kitle iletişim araçları kullanarak yorum ve tavsiyede bulunduktan sonra, tavsiyesini değiştirinceye kadar veya her halükarda 1 ay içerisinde, alım tavsiyesi verdiği halde satmak ya da satım tavsiyesi verdiği halde almak piyasa bozucu eylem olarak değerlendirdi.

Bu durumda bir hisse veya borsanın geneli hakkında alım tavsiyesi veren bir kişi eğer hisse satışı yaparsa 2 ile 5 yıl hapisle yargılanacak.

GAZETECİYE ÖZGÜRLÜK

SPK, son yıllarda tartışma konusu olan gazetecilerin yaptıkları haber veya yazdıkları köşe yazısının herhangi bir harekete neden olduğunda bu durumun 'piyasa bozucu eylem'e sokulmayacağına karar verdi.

Tebliğde gazetecilerin basın meslek ilkeleri ve etiğine uygun olarak yürüttükleri mesleki faaliyetlerin, gazetecilerin yaptıkları habere konu yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgilerin yayınlanmış olması piyasa bozucu eylem sayılmadı.

Tek şart ise gazetecinin yazdığı yazı nedeniyle doğrudan veya dolaylı olarak haksız kazanç temin etmemesi. Eğer gazeteci yazdığı yazıdan önce veya sonra bir konuyla ilgili alım satım yapmışsa o zaman suçlu sayılacak.

Örneğin yazdığı şirketin hisse senedini alıp satan ve çıkar elde eden suçlu sayılacak. Haber yanlış bile olsa bu kapsama alınmayacak.

BORSA DIŞINDAKİ ŞİRKETLER KARIN YÜZDE 20'SİNİ DAĞITACAK

SPK ayrıca payları borsada işlem görmeyen ortaklıkların, net dağıtılabilir dönem karının yüzde yirmisinden az olamayacak şekilde kar payını nakden dağıtmalarına ilişkin tebliğ yayımladı. Kar Payı Tebliği Taslağı"nda ortaklıklarda kâr payının, dağıtım tarihi itibarıyla mevcut payların tümüne payları oranında eşit olarak dağıtılacağına yönelik düzenleme yapıldı.

Bu düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile birlikte eski-yeni pay ayırımına son verildi. Payları borsada işlem görmeyen ortaklıkların, net dağıtılabilir dönem kârının yüzde yirmisinden az olamayacak şekilde kâr payını nakden dağıtmalarının zorunlu olduğu düzenlemede, kar dağıtımının teşviki amacıyla ortaklıkların geçmiş yıl zararlarının, tamamı mahsup edilinceye kadar, net dönem karı ve iç kaynaklardan herhangi biri veya birkaçından bir sıraya bağlı olmaksızın mahsup edilmesine imkan sağlanıyor.

Böylece bilanço zararlarının kısa sürede öz kaynak kalemleri ile mahsubu ve şirketin kar dağıtabilir hale gelmesinin önü açılıyor. Ortaklıktan Çıkarma ve Satma Hakları Tebliği Taslağı"nda ise temel olarak; Ortaklıktan çıkarma ve satma haklarının kullanılmasına ilişkin aranan oy hakkı oranı %98 olarak belirlenerek, oy haklarında aranan %98 eşiğinin aşılmasında pay sahiplerinin doğrudan ve dolaylı payları ile oy hakkında imtiyazların dikkate alınacağı hükmü getirildi ayrıca, ortaklıktan çıkarma ve satma haklarının kullanım prosedürü ve satım bedelinin belirlenmesine ilişkin esaslar düzenlendi.
Ortaklıklar tarafından en az yüzde yirmi beş oranında nakit kar payı dağıtımına karar verilmesi durumunda, dağıtıma ilişkin genel kurul kararının alınmasından itibaren bir yıl içinde gerçekleştirilecek pay ihraçlarında, Kurul ücretinin ilgili düzenlemede öngörülen oran üzerinden yüzde yirmi beş indirimli olarak hesaplanacağı belirtildi

BUNLARI YAPANA BÜYÜK CEZA GELİYOR

- Piyasalarda adil ve dürüst işlem yapılmasına neden olacak alım veya satım yapılması, hesap hareketi gerçekleştirilmesi, emir verilmesi, emir iptali veya emir değiştirilmesi yapılması,

- Farklı fiyat kademelerine emir iletilmesi,

- Bir dakikadan daha az zaman dilimlerinde piyasadaki en iyi alım fiyatına eşit veya piyasadaki en iyi alım fiyatından daha düşük fiyatlı satım emri ya da piyasadaki en iyi satım fiyatına eşit veya piyasadaki en iyi satım fiyatından daha yüksek fiyatlı alım emri iletmek şeklinde yön değiştiren emirler verilmesi,

- Kendinden kendine veya karşılıklı işlemler gerçekleştirilmesi,

- Açılış veya kapanış fiyatlarını etkilemeye yönelik işlemler yapılması,

- Gün sonu veya vade sonu uzlaşma fiyatlarını etkilemeye yönelik işlemler gerçekleştirilmesi,

- Fiyat yükseltici, fiyat düşürücü veya fiyatı sabit tutmaya yönelik işlem yapılması,

- Vadeli işlem ve opsiyon piyasasında bir hesap için belirlenen açık pozisyon limitinin geçilmesi,

- Vadeli işlem ve opsiyon piyasasında, ilgili dayanak varlık piyasasında gerçekleştirilen işlemlerle aynı yönlü işlemler gerçekleştirilmesi...

http://finans.mynet.com/haber/detay/borsa/borsada-bunlari-yapan-yandi/89635


28 Eylül 2013 Cumartesi

'Olağanüstü zamanlarda piyasanın patronu, piyasanın kendisidir'

Dolar, faiz, Merkez Bankası üçgeninde vatandaşın aklı karışırken uzmanlar, olağanüstü zamanlarda asıl patronun piyasanın kendisi olduğuna dikkat çekiyor. Para piyasalarındaki son gelişmeleri değerlendiren İzmir Ekonomi Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yetkiner, Merkez Bankası’nın beklentileri karşılaması gerektiğini belirterek, “Piyasadaki tüm rasyonel oyuncular, faiz artmadıkça Türkiye piyasalarından döviz çıkışı yaşanacağını ve döviz kurunun artacağını bilmektedir. Merkez Bankası'nın, artık akıntıya kürek çekmeyi bırakıp faizleri, ABD’ye paralel yukarı yönlü hareket ettirmesi gerekmektedir.” dedi.

Doların yıl sonunda 1,92 TL seviyesine inebileceğine yönelik Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın, “Yeniden sermaye akımı başlarsa dolar, önümüzde sene yeniden 1,80 TL’yi görebilir. Bu olmazsa orta noktalara gelir, o da 1,92 TL seviyesidir. Kurdaki değer kaybını normal karşılıyoruz ancak gelişmeler, özel sektörün tedirgin olmasını gerektirecek düzeyde değil. Piyasa şartları, bunu kendi içinde düzeltir.” yönündeki açıklamalarını da değerlendiren Prof. Dr. Yetkiner, olağanüstü zamanlarda piyasanın patronunun, piyasanın kendisi olduğunu söyledi. Bugünlerde bu durumun bir örneğinin yaşandığına işaret ederek, “Normal zamanlarda para ve finans piyasasının patronu Merkez Bankası’dır. Merkez, faizi ve döviz kurunu elindeki araçları kullanarak rahatlıkla belirleyebilir ancak olağanüstü zamanlarda piyasanın patronu piyasanın kendisidir ve Merkez Bankası, ne yaparsa yapsın piyasayla başedemez. Bugünlerde tam da bunun örneğini yaşıyoruz.” diye konuştu.

‘ABD’DE BOL LİKİTİDE GÜNLERİNİN SONUNA GELİNDİ’
ABD Merkez Bankası’nın, ülke ekonomisinin yaşadığı finans krizini aşmak için 2008 yılından bu yana ABD ve dünya piyasasını likiditeye boğduğunu dile getiren Prof. Dr. Yetkiner, uluslararası şirketlerin kasalarının dijital parayla dolduğunu vurguladı. Artan para arzının bir süre sonra enflasyona yol açtığını, ABD’de de bol likidite günlerinin sonuna gelindiğinin anlaşıldığını kaydeden Hakan Yetkiner, şu değerlendirmede bulundu: “Likidite azalması sonucu ABD’de faizler artacak, dolayısıyla dünyada dolaşan dolarların bir kısmı ABD’ye geri dönecektir. ABD Doları, başka ülkeleri terkedip kendi ülkesine dönerken diğer paralar karşısında değer kazanmaktadır. Yani bu kez 2008’den beri yaşanan durumun tam aksi yaşanmaktadır. Bu durumda diğer ülke Merkez bankalarının yapabileceği tek bir şey vardır. Yerel faizleri, yani paranın yerel ekonomideki fırsat maliyetini ABD’ye paralel olarak arttırmak. Bu yapılmadığı sürece bu ülkeler, ABD Doları çıkışı yaşamaya devam edecek ve paraları değer kaybedecektir.”

Alıntı:
http://www.zaman.com.tr/ekonomi_olaganustu-zamanlarda-piyasanin-patronu-piyasanin-kendisidir_2143655.html

27 Eylül 2013 Cuma

Kredi kartı'nın ilginç ve anlamlı tanımları

Kredi kartı: Sosyetik bakkal defteri
> İnternet bankacılığı ile kullanıldığında hayatı oldukça kolaylaştıran bankacılık ürünü. (darth raist)
> Bu beladan kurtulduğum gün kurban kesmeyi -nakit parayla- düşünüyorum. (arnold şıvayzeneger)
> Organize, teknolojik, modern tefeciliktir. (mra)
> Kayıt dışı ekonominin büyümesini engeller. (awitscaw)
> Kendine ait olmayan parayla mutluluk satın alma aparatı. (perliva)
> Sosyetik bakkal defteri. (aliefendi)
> Kapı açmakta da kullanılan karttır. “Paranın açamayacağı kapı yoktur.” ifadesinin kanıtıdır. (barışiron)
> İyi yanları olsa da, kim bulduysa, bulup buluşturamayanlara çok şey kaybettirdi. (zuzumut)
> Ünlü bir oyuncu olan Peter Ustinov’a, neden American Express Bankası’nın kredi kartı reklamında oynadığını sorarlar, Peter Ustinov cevap verir: “Biriken American Express borçlarımı ödeyebilmek için...” (kazimakos)
> O mu beni kullanıyor, ben mi onu kullanıyorum belli değil. (babil balığı)

Kaynak:
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/kursunkalem-/524828.aspx

17 Temmuz 2013 Çarşamba

“Kredi kartı almayın” çağrısı

Başbakan Tayyip Erdoğan, vatandaşlara, “Kredi kartı almayın” çağrısında bulundu.

Başbakan Erdoğan, Vilayetler Evi’nde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından şehit yakınları ve gazilere verilen iftar yemeğinde yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:


“Dünya güçlü bir Türkiye istemiyor. Bölgemizde oynanan oyunlar zayıflatılmış bir Türkiye içindir ama buna da izin vermeyeceğiz. Onlar yanlış hesaplar peşindeler ama biz hesabımızı da iyi yapıyoruz. Önce eşeği sağlam kazığa bağlayacağız, sonra işi Allah’a havale edeceğiz.


BİR LOBİ VAR
Göreve geldiğimizde yolsuzluklar diz boyu idi. Ama şimdi aynı şekilde bir yolsuzluk zinciri yok. Tamamen yok demiyorum yine var. Geçenlerde faiz lobisi derken boşuna demedim. Bir şeyi bildiğim için bunları söylüyorum. Zira faiz dışı gelirlerle abad olan bir lobi var. Hani şu kredi kartları falan filan diyorsanız ya. Onları almayın. Onlara ödediğiniz para, sadece bir bankayı örnek vereceğim isim vermiyorum 600 trilyon bir yılda.


KARTLA HAVA ATIYOR
Bunun yanında Ziraat, Halk, Vakıf bütün toplam gelirleri 600 trilyon. Oynanan oyunun ne kadar büyük olduğunu görüyor musunuz? Kim ödüyor bu parayı zengin değil, fakir fukara ödüyor. Allah selamet versin. Bayılıyor bir tane kredi kartı alayım diye. Onunla sanki hava atıyor. Ay sonu gelmeden para bitiyor zaten. Oynanan oyun bu. Oynanan oyunu hep beraber bozmalıyız. Herkes ayağını yorganına göre uzatmayı bir öğrense o zaman bunlar bu parayı elde edemeyecek.


MEZARIN ALMAZ
Bir tanesiyle görüştüm. Açık söyledim. Ya Allah aşkına faizden elde ettiğin gelir tamam, fakat bu faiz dışı gelirden elde ettiğin parayı gömüleceğin mezarı doldurmaya kalksak almaz. Vatandaştan almayın bu parayı komisyonu almayın. Yok. Doymazlar. Diyorum ya onların gözünü ancak kara toprak doyuracaktır.

Alıntı:
http://finans.mynet.com/haber/detay/ekonomi/erdogan-almayin-su-kredi-kartlarini/87882

15 Temmuz 2013 Pazartesi

2. Bilanço Dönemi

Borsa İstanbul'da genel olarak büyük şirketler içinde bilançosunu ilk açıklayan şirket Türk Telekom olduğu için, bilanço dönemi başlangıcı olarak kabul ediliyor.

Türk Telekom'un bilançosunun 17 Temmuz Çarşamba günü açıklanması bekleniyor.

Borsa İstanbul'da işlem gören şirketler için konsolide olmayan mali tabloların son açıklanma tarihi 12 Ağustos, konsolide mali tabloar için ise 26 Ağustos olarak belirlendi.

Alıntı:
http://finans.mynet.com/haber/detay/borsa/piyasalara-iyi-haber-cinden-geldi/87813

8 Haziran 2013 Cumartesi

İş yerlerinde yapılmayacak 8 hata!

BusinessInsider sitesinde bir çalışanın mesai saatlerini daha verimli kullanmasını sağlayacak sekiz öneride bulunuldu.
Site, daha verimli daha mutlu bir iş hayatının sırlarını paylaştı.

Cep telefonuna bakmayı bırakın

İş yerinde daha verimli bir çalışan olmak için özellikle toplantılarda akıllı telefonlardan uzak durulması gerektiği ifade edildi. Böylece toplantılara ve konuşmalara daha fazla zaman ayırır hale gelinebileceğine dikkat çekildi.

Toplantıda birden fazla işle uğraşmayın

İş yerlerindeki toplantılardan birden fazla işle uğraşmanın karşınızdaki yönetici ya da iş arkadaşları açısından iyi bir durum olmadığı, sadece toplantıyla ilgilenmenin ve de toplantı odaklanmanın çalışanları öne çıkaracağının altı çizildi.

Geçmişteki hatalarınızdan ders alın

Daha önce iş yerlerinde yapılan hatalardan ders almanın yeni iş yeri için ve de gelecek için büyük önem taşıdığı ifade edildi.

Doğru zamanı beklemek

Doğru zaman geldiğinde öne çıkacağım demek yerine o anda cesaret edip, çalışanların kendilerini gösterecek projeleri ellerinden kaçırmamaları gerektiğinin altı çizildi.

Kimsenin arkasından konuşmayın

İş yerlerinde çalışma arkadaşları arkasından konuşmak işten kovulma nedeni bile olabilir.

Bölünmelerden uzak durun

İş yerlerinde özellikle önemli bir iş yaparken sosyal medya, e-posta gibi uyaranlardan uzak kalmanın verimliliği artıracağına işaret edildi.

Hayır diyememek

İş yerlerinde altından kalkamayacağınızı bildiğiniz halde size sunulan işleri ya da projeleri kabul etmenin mutsuzluğu ve verimsizliği artıracağı belirtildi.

Alıntıdır.

24 Mayıs 2013 Cuma

Oranlar ne anlama geliyor?

Net Satış Büyümesi: Şirketin satışlarının bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde kaç değiştiğini gösterir. Toplam puan içindeki ağırlığı diğer her rasyoda olduğu gibi yüzde 12.5 olarak belirlenmiştir.

Özsermaye Büyüme Oranı: Şirketin özsermayesi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde kaç arttı ya da azaldı.

Esas Faaliyet Kârı Büyüme Oranı: Şirketin esas faaliyetinden elde ettiği kar geçen yılın aynı dönemine göre yüzde kaç değişti?

Net Kâr Büyüme Oranı: Şirketin ettiği net kar geçen yılın aynı dönemine göre yüzde kaç değişti?


Fiyat/Kazanç Oranı: Şirketin piyasa değeri, yıllık net karının kaç katı ediyor?

Piyasa Değeri/Defter Değeri Oranı: Şirketin piyasa değeri, şirketin özvarlıklarının kaç katı ediyor?

Piyasa Değeri/Net Satış: Şirketin piyasa değeri yıllık cirosunun kaç katı ediyor?

Sharp Net Kar Marjı Rasyosu: Şirketin net kar marjı ne kadar istikrarlı? Şirket her yıl istikrarlı kâr ediyor mu? Hesaplanışı ise; son beş yıldaki net kar marjı ortalaması/ Son beş yıldaki net kar marjı standart sapması

Alıntı:
http://finans.mynet.com/haber/detay/haber-analiz/96-bine-giderken-one-cikan-hisseler/86676/27#haber-baslik



12 Mayıs 2013 Pazar

Borsa’da hisselerin yarısı rekora duyarsız - 12.05.2013


Geçen haftalarda endeksin dolar bazında rekoru yakalayabileceğini, 90 bin puanı aşabileceğini belirtmiştik.

Bu tahminimiz geçen hafta gerçekleşti. Borsa’nın piyasa değeri olarak yüzde 66’sına sahip olan yabancı yatırımcıların ağırlıkta olduğu banka hisseleri, holdingler ve birkaç büyük şirket hariç tutulduğunda, rekorların yatırımcıyı çok fazla memnun etmediği ortada. Yeni halka arz edilen şirketler başta olmak üzere, 150-200 kadar şirket bir önceki rekor seviyelerinin çok ama çok altında işlem görmekte. Benim görebildiğim kadarıyla tabloda yer verdiğim şirketlerin dışında onlarca şirket yükselişten nasibini alamadığı gibi düşüş trendlerinde kayıplar yaşıyorlar. Doğal olarak azınlıkta kalan yerli yatırımcılar sürekli hisse senedi değiştirerek bu durumdan kurtulmaya çalışırken mayınlı araziden geçiyorlar. Tespitlerime göre yükselen şirketlerin ortak noktası yabancı yatırımcıların ilgi göstermesinde yatıyor. Bu ilginin ana sebebi kârlılık. Bu şirketler önceki yıllara göre kârlılıklarını artırarak öz sermayelerini güçlendiriyorlar. Sektör olarak bakıldığında bankacılık, petrol ve türevleri, çimento ve otomotiv yabancı yatırımcıların en fazla tercih ettikleri ve temettü gelirinden faydalandıkları sektörler. Bu grubu oluşturan hisselere yönelik son iki yıldır sürekli net alıcı konumundalar. Faizlerdeki düşüşler ağırlıklı olarak bankacılık ve otomotiv sektöründe kârlılıkları artırınca ilgi tamamen bu hisselerde yoğunlaşmış. Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse son iki yılda yabancı ilgisinin neredeyse tamamen bittiği sportif AŞ hisselerinde fiyatlar zirve noktalarından neredeyse yüzde 60-70 aralığında geri gelmiş durumda. Bunun sebebi kârlılığı ve temettü gelirini ortadan kaldıran gelişmeler sonrası yabancı yatırımcıların devreden çıkarak bu sektörü terk etmelerinden kaynaklanıyor. Temettünün olmadığı yerde yabancı yatırımcıyı tutmak neredeyse imkansız gibi. Bu hisselerde peş peşe yapılan bedelli sermaye artırımları da yatırımcıyı küstürdü.

    Bunların dışında bir hikayesi olan ya da beklenti içinde olan bazı düşük sermayeli şirketlerde ise yerli spekülatörler bedelsiz avına çıkmış durumda ve bu nedenle bu hisseler de Borsa’da ilgi görmeye devam ediyor. Borsa’da hiç yükselmeyen ya da son düşüşte kan kaybederek düşüş eğilimine giren sanki krizdeymiş gibi hareket eden hisselerin durumuna gelecek olursak... Bu şirketlerin büyük bir kısmındaki düşüşün sebebi, özellikle yeni halka arz edilen şirketlerde ya yüksek fiyatlama ile halka açılma ya da patronlarının kendi şirketlerine güvenmeyerek halka arz sonrası hisse satışına devam etmesi ve bilançolarının çok zayıf olmasından kaynaklanıyor. Üst üste gelen bedelli sermaye artışlarına rağmen bu gelirlerin nerede kullanıldığının tam olarak bilinmemesi ve müzmin zararlar yabancı yatırımcıyı bir tarafa bırakın, yerli yatırımcıların da bu tip hisselerden uzaklaşmasına sebep oluyor.

Diğer grupta ise yabancı yatırımcı olmasına rağmen istenilen bilanço performansına sahip olunamama etkili oluyor. Zira bu şirketlere yabancı ilgisi zaman zaman artıyor. Ancak bilanço kârlılığı olmaması ve şirketlerin kâr dağıtım politikaları, beklenen yükselişlerin gecikmesine sebep oluyor. Ancak birkaç hisse gecikmeli de olsa bu yükselişe katılmayı bekliyor. Bir olumlu haber ya da olumlu gelebilecek ilk çeyrek bilanço sonrası yükselmeyen bazı şirketlere de talep olabilir. Yatırımları devam eden, kâr düşüşü veya zararı bu yüzden olan şirketler önümüzdeki yıllarda şu anki durumdan sıyrılarak hem kazanç sağlayabilirler hem de Borsa’da hisse fiyatları hızla yükselebilir. Müzmin bir şekilde öz kaynak sorunu yaşayan ve çıkış yolu bulamayan şirketlerde ise durum biraz sıkıntılı gözüküyor.

    Sonuç olarak maalesef Borsa’ya ilgiyi artıralım derken sayıca çok fazla halka arza rağmen yatırımcı sayısının artmaması, Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin değil de orta ve küçük ölçekli şirketlerin borsaya açılmalarına müsaade edilmesi, bu şirketlerin sermaye piyasalarında tecrübesiz olması ve yüksek fiyatla açılmaları ve zarar eden kuruluşlar olmaları yatırımcıyı kaçırdı. Yabancı ilgisi ile güçlü ve kârlı şirketlerin şu anki fiyatlarını da yüksek bulan yerli yatırımcının, ilgisini ucuz ama riskli hisselere kaydırması da ayrı bir sorun teşkil etti. Sonuç olarak piyasalarda endeksi oluşturan ve hesaplamalarda kullanılan banka ve büyük ölçekli 20-30 kadar şirketteki yükselişler rekorun kırılmasında etkili olurken bu yükselişe katılamayan onlarca hatta yüzlerce şirkete yatırım yapan yatırımcılar sıranın kendilerine gelmesini endişeyle bekliyorlar.

Altın, yön arıyor

Beklentilerin üstünde gelen ABD istihdam verileri ve Avrupa Merkez Bankası’nın faiz indirimi sonrası parite 1,32 direnç noktasını aşamamıştı. Geçen hafta da benzer şekilde ABD ekonomisinin toparlanmaya devam ettiği sinyalini güçlendiren veriler sonrası, parite 1.30 psikolojik desteğinin altına gerileyerek 1.2989 seviyesinden kapattı. Altın fiyatları büyük düşüşün ardından tepki alımlarıyla 1487 seviyelerine kadar yükseldiyse de tahminlerimiz doğrultusunda düşüş eğilimini sürdürerek 1427 dolar/ons seviyelerine kadar geriledi. Petrol ise şimdilik gelişmelerden fazla etkilenmeyerek 103,91 seviyesinden kapattı.

    Japonya’nın para arzını genişleterek Yen’in değerini düşürmeye devam etmesi, ABD Merkez Bankası FED’in tahvil alımlarına devam etmesine rağmen Avrupa’nın hâlâ faiz indirmek zorunda kalışı parite ve altını baskıda tutuyor. Paritenin sınırları belli. Altın fiyatlarını tahmin etmek ise daha güç. Ons 12 yılda 8 kat yükseldi ve düzeltme hareketine geçti. Belki de son 12 yılın yükselişinin en önemli düzeltme hareketini yapıyor. Her yükseliş sonrası biraz daha zayıflayarak kayıplarını artırıyor. Daha ne kadar düşebilir, sorusuna cevap verebilmek için hem ekonomik gelişmelerin hem de siyasi gelişmelerin sonucunu beklemek gerekir. Herhangi bir savaş ya da belirsizliğe yol açacak bir çatışma olmazsa bu ekonomik gidişata göre 1300 hatta daha da aşağıları görmesi mümkün, yükselişe geçmesi zor olan onsun 1527 doları geçmediği sürece dip arayışını sürdürmesi daha güçlü ihtimal.



Alıntı:
http://www.zaman.com.tr/ekonomi/borsada-hisselerin-yarisi-rekora-duyarsiz_2088776.html

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Hisse Alımı


Analistlere göre, yatırımcılar, büyüyen, satış gelirlerini ve karlılığını artıran, borç oranlarını düşüren, ayrıca değerleme olarak çarpanları (F/K (fiyat/kazanç), PD/DD (piyasa değeri/defter değeri) borsa ortalamalarına yakın veya altında işlem gören şirket hisseleri arasında seçimler yapmalı.

23 Nisan 2013 Salı

Vergi affı geliyor

Vergisini zamanında ödeyenler de kârlı


Bu tür vergi aflarına bazı kesimlerden tepki gelmesi normaldir. Ancak şunu da belirteyim ki tarihimizde böylesi aflar çokça çıkarılmıştır. Vergi Dünyası dergisinin 249’uncu sayısında yayımlanan araştırmamda da belirtmiştim; Cumhuriyet tarihinde ortalama her iki yılda bir vergi affı veya alacakların yeniden yapılandırılması için bir uygulama getirilmiş. Vergi afları mükelleflerin kendilerini toparlamalarını, geçmişlerini temizlemeleri ve vergi anlamında devletle barışmalarını sağlar. Birikmiş borçların ödenmesi veya matrah artırımı gibi uygulamalar sayesinde ödenen peşin vergiler de işin devlet tarafından güzel görünen yanı. 2004’te Kemal Unakıtan döneminde uygulanan afta IMF 250 milyon TL’lik bir gelir beklerken Hazine’ye 4,5 milyar TL ek kaynak girmişti. Bu başarı IMF’i bile şaşırtmıştı. Geçtiğimiz affa göre ülkemizde ekonomik kriz yaşanmadığını düşündüğümüzde yüksek gelirin elde edileceğini söylemek hayalcilik olmasa gerek.

    Böylesi aflardan genelde vatandaşlık görevini zamanında ve düzenli yerine getirenler rahatsız olur. Ben bu konuda da farklı düşünüyorum. Öncelikle zor duruma düşmenin vergi beyan etmeme veya borcunu zamanında ödememenin herkes için yaşanabilecek bir olgu olduğunu belirteyim. Bu bilerek de olabilir, bilgisizlikten veya hatalı olarak bazı gelirlerin beyan edilmemesi şeklinde de gerçekleşebilir. İşler planlandığı gibi gitmediği için, kişisel veya ailevi sıkıntılar (hastalık, geçimsizlik vs.) yaşandığı için veya farklı dışsal faktörlerin etkisiyle insanlar vergi yükümlülüğünü bir şekilde ihmal etmiş olabilir. Bu ihmaller yılların geçmesiyle gecikme faizleriyle, cezalarla katlanıyor ve başa çıkılamaz bir hal alıyor. Vergi afları bu durumdaki kişilere ekonomik ve toplumsal hayata dönüş için ciddi bir fırsat sunuyor. Üstelik aftan faydalananların ödeyeceği vergiler, diğer kayıtlı ve düzenli çalışan mükelleflerin üzerindeki yükü de hafifletecektir. En basitinden af sayesinde bütçeye fazladan girecek kaynak kadar yük, kayıtlı mükelleflerin sırtından alınmış olacaktır. Diğer yandan vergisel yükümlülüklerini zamanında yerine getirenler bir şey kaybetmiş olmuyor. Aksine bu süreçte kendileri ihalelere girme, işlerini rahatça yürütme, korkulu rüya görmeme gibi imkânlara da sahip olmuşlardır. Ayrıca hemen herkesin bir şekilde ya kendisi veya bir yakınının bu aflardan faydalanacağını da unutmamak gerekir. Bu yüzden af sözüne çok tepki göstermemek, bu fikre sahip çıkmak gerekir.

Alıntıdır:
http://www.zaman.com.tr/ekonomi/vergi-affi-geliyor_2081484.html

20 Nisan 2013 Cumartesi

Hisse seçimi



Analistler bu kapsamda şirketlerin borsadaki fiyat/kazanç (F/K), piyasa değeri/defter değeri (PD/DD) ve firma değeri/FAVÖK (faiz giderleri, amortisman giderleri ve vergi öncesi kar) oranlarına bakılmasını tavsiye ediyor. Peki, bu oranlar ne anlama geliyor?

F/K oranının şirketin karlılığı ve sermayesiyle fiyatı arasında orantı kurduğunu belirten analistler, “Bu oran ne kadar düşükse hisse senedi de o kadar ucuzdur” diyor. Dolayısıyla F/K’sı endeks ortalamasının altında olan hisseler, bu değerleme yöntemine göre yükseliş potansiyeli taşıyor.


PD/DD oranı ise, şirketin öz sermayesi üzerinden hesaplanan defter değeri ile borsada işlem gören değerinin oranlanmasıyla ortaya çıkıyor. Bu oranın 1’den küçük olması, ilgili şirketin borsada defter değerinin altında işlem gördüğü, yani ucuz olduğu anlamına geliyor. Söz konusu oran da hissenin yükseliş potansiyeli taşıdığını gösteren bir başka gösterge.

Firma değeri /FAVÖK verisi ise şirket değerini, faiz giderleri, amortisman giderleri ve vergi öncesi karı üzerinden değerlendiriyor. Oran, şirketin asıl faaliyet karını dikkate alması açısından önemli. Analistlere göre, F/K gibi bu oranın da sektör ve endeks ortalamalarının altında seyretmesi, hissenin ucuz kaldığı anlamına geliyor.

Hisse seçiminde şirketin faaliyet alanlarındaki etkinliklerinin, borçluluk oranlarının, karlılık rasyolarının ve gelecek projeksiyonlarının da önemli olduğunu kaydeden Koca, bütün bunların önemli olduğu kanısında.

Hisseleri belirlemek için öncelikle iyi bilanço açıklayan ve kendi geçmişine veya piyasaya göre daha düşük çarpanlardan işlem görenler bulunmalı. Yatırımcılar bu nedenle gelen bilançoları geçen yıla veya geçen çeyreğe göre karşılaştırmalı. Burada bakacakları kalemlerse, satış gelirleri, operasyonel performans, net kar... Bunların artıp artmadığına ve şirketin borçluluğunun azalıp azalmadığına da bakılmalı. Ayrıca özsermayesini güçlendirmiş hisseler de önemli. Yatırımcılar bütün bunlara bakarak bir sıralama yapmalı. Ardından söz konusu kriterleri sağlayan hisseler arasında F/K’sı, PP/DD’i kendi geçmişine, bulunduğu sektöre, piyasaya göre çok yüksek olmayanlara bakarak seçenekler biraz daha daraltılmalı.

Bütün bunların ardından belirlenen şirketin geleceğine yönelik beklentileriyle piyasanın genel gidişatı ve hisse grafikleri (teknik analiz) dikkate alınarak seçim yapılmalı. Bu elemenin çok kolay bir işlem olmadığını söyleyen Barkın Yalçın, “Konuyu çok iyi bilmeyenler profesyonel yardım almalılar. Yoksa kulaktan dolma, yalan yanlış yapılan çalışmalar yatırımcıları yanıltır” diyor.

Alıntıdır:
http://finans.mynet.com/haber/detay/haber-analiz/fiyati-dusuk-prim-potansiyeli-yuksek-8-hisse/85700/6#haber-baslik




14 Nisan 2013 Pazar

Bedelsiz hisse vermek



Analistler bedelsiz sermaye artışı haberlerinin hisse senedi fiyatlarında yükselişlere yol açabileceğini ancak hisse seçiminde tek kriterin bu olmaması konusunda uyarıyor...

Para dergisinden İdil Taraklı'nın haberine göre; yatırımcıların hisse seçiminde önemli kriterlerden biri olan bedelsiz potansiyeli; şirketin geçmiş yıl kârı, gayrimenkul satış kârı ve yabancı para kur farkları gibi kalemlerin ödenmiş sermayeye bölünmesiyle elde ediliyor.

Bir başka deyişle, şirketlerin ortaklarından nakit talep etmeden, kendi iç kaynaklarını sermayesine eklemek suretiyle sermaye artırımı yapması, yatırımcılar tarafından “bedelsiz hisse vermek” olarak değerlendiriliyor. Şirketlerin bedelsiz hisse vermesinin bir başka anlamı da bilançolarında yüksek kârlılık beklediklerinin bir göstergesi olarak görülüyor. Kısacası bedelsiz hisse senedi verebilen şirketlerin güçlü finansallara sahip olduklarını söylemek yanlış olmaz.


İntegral Menkul Değerler Kıdemli Analisti Ozan Batu, bir şirketin bedelsiz sermaye artırımına gidebilmesi için geçmiş yıl kâr oranı, varsa gayrimenkul satış kazancı ve hisse senedi ihraç primlerinin yüksek düzeyde olması gerektiğini hatırlatıyor. Batu, bir şirketin bedelsiz sermaye artırımı açıklamasının potansiyel olarak son çeyreklik dönemlerde olumlu bilanço seviyesine ulaştığı anlamına geldiğini de belirtiyor.

Bunun hisse üzerinde pozitif bir etki yarattığını kaydeden Batu, “Olumlu bilanço sonuçları sergileyen şirket hisselerinde bedelsiz beklentisi sebebiyle sert artışlar görülebiliyor” diyor. Yatırımcılara bu durumda çok aceleci davranmamalarını öneren Batu, bu tip hisselerde borsada genel kâr realizasyonları olduğunda alım yapılmasını tavsiye ediyor.


ATIG Menkul Değerler Araştırma Departman Yönetmeni Osman Kadri Koca da hisse senedi seçiminde bedelsiz potansiyelinin tek başına belirleyici etken olmasa da özellikle orta ve uzun vadeli yatırım tercihlerinde önemli olduğu kanısında.

Koca, endeksin yatay trendinde de bedelsiz potansiyeli yüksek hisselerde pozitif ayrışmanın yaşandığını söylüyor.


“Hisse seçiminde ‘bedelsiz potansiyeli’ temel olarak etkili bir faktör olmamalı” diyen Gedik Yatırım Araştırma Müdürü Onur Mutlu’ya göre, öncelik şirketin büyüme potansiyeli, mali yapısı ve karlılığı gibi temel göstergeleri olmalı. Şirketlerin “bedelsiz hisse” vermesinin şirkete ya da yatırımcıya bir yararı olmadığını düşünen Mutlu, şöyle devam ediyor:

“Ancak, şirketler zaman içerisinde öz sermayelerinde biriken yedekleri ya da daha önce primli olarak yaptıkları bedelli sermaye artırımları varsa, buradan kaynaklanan emisyon primlerini sermayelerine ekleyebiliyor. Piyasada bir şirketin bedelsiz sermaye artışı yapacağı haberi, bazen hisse senedi fiyatında yükselişlere yol açabiliyor. Yatırımcılar bu konuda dikkatli olmalı ve sadece bu haberlere dayalı yatırım kararı vermemeliler.”






Kaynak:
http://finans.mynet.com/haber/detay/haber-analiz/bedelsiz-potansiyeli-olan-10-hisse/85464